İnsan eski çağlardan beri kendini ifade etmenin bir çok yolunu denemiş, mağaralara resimler çizmiş, papirüsler icat etmiş, tabletlere dizeler kazımış. Dil denen konuşma aracı yokken bile bir insan evladı beni anlasın diye dert edinmiş, didinmemiş olsaydı, sanırım bugün konuşmak, yazmak türü anlatım yolunu hala kullanamıyor olurduk. Hoş şimdi bile hala bu imkanı kullanmayan insanlar var ama neyse ki üç beş kişinin seçimine bırakılmadığı için ilerleyip devam etmiş. Resim, yazı, müzik, tiyatro, sinema gibi bir kaç çeşitle de derdini anlatma yöntem yelpazesi açmış, süslemiş ve sunmuş. Fakat bir çok insanın istem dışı sergilediği tavır, içinden gelen bir dürtü gibi karşı koyamadığı ve süreklilik arz eden, bazen sözlü iletişimi pekiştiren ama bazen de suskunluğun içinde bile bir anlatı olarak kullanılabilen bir dil daha var: Dokunmak.
Kadın ne kadar uzun süre konuşursa konuşsun, ne kadar farklı dilde, ne denli ayrı kelime kullanırsa kullansın, bir çok örneklem ve dayanak gösterse de içindekileri yeterince ifade edebildiğine bir türlü ikna olamıyordu. İçine sinmiyor, yeterli göremiyor, tam anlamıyla açıklığa kavuşturabildiğine güvenemiyordu. Zira hissettiği şeyleri konuşarak anlatması gittikçe inkansızlaşıyor, dokunmak, her bir hücreye temas etmek ve beden diliyle aktarmak istiyordu. Adamın yüzünü gördüğünde tüm sıkıntısı sırtından kalkıp hafifliyor, kaburgalarındaki baskı azad olup ciğerlerinin şişmesine izin veriyordu. İçine dolan coşku her yanını kaplıyor, yüzü aydınlanıyor ve içi ferahlıyordu. Tüm tasası başını alıp giderken vücudunda itici büyük bir güçle baş başa kalıyordu. Ruhunun kafesten çıkışının özgürlük nidalarını başka bir biçimde atmak istiyordu. Adamın konuşmasını dinliyordu dinlemesine ama tüm haz merkezlerindeki uyarılar adamın dudaklarına yapışmasını istiyordu. Görünüşte her şey normal gibiydi lakin aklından geçenler hiç de ağzından çıkanlara benzemiyordu. Yapmak istediklerine odaklandıkça bir bir gardı düşüyor, teslim olmamak için bir neden bulmak istemiyordu. Karşısında bacak bacak üstüne atmış oturan adama uzun uzun baktı. İçindeki arzu yüzüne yansımaya başlamış, hatta şehveti gözlerinden, bakışlarındaki davetkarlıktan okunuyordu. Derhal adamın yüzüne doğru yaklaşıp gözlerine baktı, dudaklarına yaklaştı, yüzünde nefesini gezdirdi. Adam şaşırmış ancak anın etkisine girmişti, kendini kontrol etmeyi aklından geçirse de, iradesini serbest bırakması an meselesiydi. Kadın, adamın yüzündeki tahrik ifadesini okuyabiliyor, etkisi altına aldığını görebiliyordu. Bu etkinin sahibi olmak içini şiddetli bir güç duygusuyla kaplıyordu. Kadın iki eliyle adamın oturduğu sandalyeyi tutarken beli kıvrılmış, kalçaları dışa doğru daha belirgin hale gelmişti. Dudaklarına küçük şehvetli bir öpücük kondurdu, tutkusunu aktarmak için sabırsızlanırken kulağına fısıldadı ‘istiyorum seni’ dedi. Adam ilkel iç güdüyle elini kadının beline atıp kendine çekti, kucağına oturttu. Nefesleri karışırken şevkle yanan bedenleri elektrik akımı gibi temas ettikçe adeta yangın çıkarıyordu. Bu konuşarak, kelimelere dökülerek anlatılabilecek bir duygu değildi.
Kadın öpüşmeye devam ederlerken göğüslerinden yükselen ateşi hissediyor, adamın elleri küçük bedeninde gezindikçe daha da kuduruyordu. Tişörtünün dekoltesini sıyırıp göğüslerini açtı, ‘acıktın mı?’ dedi ve adamın başını göğüslerine indirerek ağzına dayadı. Adam göğüs uçlarını bir bebek gibi emerken, kadının g noktası uyarılıyor, şiddetle ıslanıyor ve daha çok azıyordu. İnce ve derin inlemeleri aldığı zevkin sadece küçük bir yansımasıydı. Kadın öpüşmeyi kesmeden usulca kucağından kalktı, adamın pantolonunu çıkardı, yüzüne yaklaşıp durdu. Adamın Üzerindeki tişörtü çıkardı ve şehvetle ‘Rahatına bak’ dedi. Dudaklarından aşağıya doğru küçük öpücüklerle indi. Dizlerinin üzerine çöktü, bakışlarında açlığı ve iştahı görülebiliyordu.
Ağzına almak kesinlikle vazgeçilmez ve asla es geçemeyeceği bir davranıştı. Öyle ki ağzı amından daha aç, doyumsuz ve bağımlı sayılacak kadar düşkündü. İç yanakları, dili, dudakları, gırtlağı ve elleri doymadan sıranın başka bir yere gelmesi mümkün değildi, gelecek olsa dahi izin vermemek için elinden geleni yapar, tam tabiriyle küçük ağzında sıkıştırıp alıkoyardı. Ağzına boşalacak olmasının bir önemi yoktu, aksine döllerini dilinde, dudaklarının kenarından süzülerek çenesinde akışını hissetmek kadını daha da azdırıyordu. Hele yutmak, offfff… bütünüyle kendisini aidiyete mühürlemek ve teslim olmak gibiydi. Bir kez daha ağzında bu sertliği hissetmek için sakince sabır gösterir, ne kadar süre gerekirse beklerdi. Hatta uyuması ve dinlenmesi için zaman tanır, akabinde uykusundan ağzına alarak uyandırırdı. Neticede onu doyuma ulaştıracak, haz aleminin semasında dans ettirip titreyerek nefes nefese zirveye ulaştıracak olan kendisiydi ve buna defaatle şahit olmak, kendi eserini seyretmek kadar haz duyduğu başka bir şey yoktu. Bu yüzden değil usanmak, yorulmak, tekrarlamak için çılgınlık derecesinde bir iştah duyuyordu. Dünyanın en karşı konulmaz ve yenilmez hissini erkeğini boşaltmakta buluyor, sebep olduğu şeyi izlemekten tarifsiz bir haz duyuyordu. Çünkü bu onun göreviydi ve görevini başarıyla yerine getirmek kadar onore edecek çok az şey olabilirdi.
Sıcak ve ıslak dili, adamın sikinin etrafında daireler çizerken, bir eliyle oral muameleyi destekliyor, diğer eliyle taşaklarını okşuyordu. Dinmek bilmeyen açlığı, sonsuzluğun girdabında dolaşırcasına bir döngüyle devam ediyor, yaladıkça ağzından salyalar akacak, bu sertliği göğüslerine, boynuna sürecek ve hatta bütün vücudunda gezdirecek kadar arzuluyordu. Tanrım! O kadar içine siniyor, kokusu, taşlaşmış sertliği, kafasından sızan menisi, hatları, boyutu, kalınlığı, gerginliği o denli aklını başından alıyordu ki, hiç acele etmeden tadına doymak, her hücresiyle haşır neşir olmak istiyordu. Ağzında kayıp giden sikin tadını çıkarırken adamın gözlerine şeytani bir bakış attı ‘çok mu hoşuna gitti’ dedi cilveyle, adamın zevkten kıvranması, gırtlağından çıkardığı hırıltılar onu hoşnut tutuyor, bırakmaması için tetikliyordu. Bacak içlerine doğru diliyle ilerledi, baldırı, alt bacakları, bilekleri ve nihayet ayakları… Burada bir süre kalacak, ayağının üstü, parmakları ve altını ağzı sulana sulana yalayacak ve bu sırada ıslanan amını okşayacaktı. erkeğinin onu azdırmak için hiçbir şey yapmasına gerek yoktu, o erkeğini kudurtmaktan tahrik oluyor, zevk aldığını görmek kasılmalarını artırıyor, erkeğini hazırlarken kendisini de hazırlayabiliyordu. Çok fazla ıslanıyor, sıcak ve kaygan suları parmağında hissediyor, amının dudaklarına sürüyordu. Yukarı kasıklarına doğru açlıkla yalayarak çıktı, karnı, göğsü, koltuk altı, kolları, parmakları, parmak uçları ve göğüs uçlarında gezindi. Boynunu es geçemezdi, zevk alan inlemelerle boynunu öpüyor, kulaklarını yalıyor, dudaklarına şehvetle yaklaşıyordu. Bacaklarını açıp kucağına oturdu, sikini amına sürtmeye başladı, erkeğinin elleri belinden kalçalarına inerken tutkuyla öpüyor, adamın dudaklarını yalıyordu. Daha fazla dayanamayarak arzuyla ‘siksene beni’ diye fısıldadı.
Adam hiç düşünmeden kadını kucaklayıp masaya oturttu. Kadını kendisine yaklaştırıp gözlerine baktı, öpüşleri vahşileşirken sikinin kafasını amına yasladı. Alıştıra alıştıra kafasıyla duvarlarını yararak ilerliyor, kadının sıklaşan nefesini dudaklarından bir an olsun ayırmıyordu. Bacaklarını beline sardı, kalçalarını avuçlayarak kavradı ve bir çırpıda dibine kadar dayandı. Kadın kendinden geçmiş haldeydi. Sular amının kenarından akarak masayı ıslatırken, adam kadının boğazını sıktı ve sert darbelerle hızlandı. ‘Böyle mi sikiym seni’ dedi. Amı sikini sarıyor, kavrıyor, darlığını kendi sikine göre açmak aklını başından alıyordu. Kadının amından yükselen zevk ateşi gözlerine kadar ilerlemiş, gözlerini açık tutmasını imkansız hale getiriyordu. Adam gittikçe hırçınlaşıyor, kadın çığlıklarla karşılık veriyordu. Adam amından çıkıp süzülen suları yaladı ve diliyle kadının dudaklarına sürdü. Amı açlıkla cayır cayır yanıyor, adamın dili dokundukça serinliyordu adeta. Tekrar kökleyerek girmeye devam etti. Girdikçe kanı şiddetle pompalanıyor, kadına işkence etmek, canını yakmak istiyordu. İçinden çıkmadan kucaklayıp arkasında duran koltuğa sırt üstü yatırdı. Üzerine çıkıp bütün ağırlığını kadının küçük bedenine bıraktı. Daha fazla girmek, daha çok güç uygulamak, onu cezalandırmak ve perişan etmek istiyordu. Kadını altında can çekiştirmek, çaresiz bırakmak ve kaçamadığını izlemek baştan ayağa zehir gibi güç olarak bedenine yayılıyordu. ‘Çok sert’ diye şikayetçi olacak oldu kadın, ‘sikmemi istememiş miydin?’ dedi adam küstahça. ‘Dayanamıyor musun yoksa’ dedi. Kadın sıklaşan inlemeleri arasında zorlukla ‘dayanamıyoruumm’ diye inledi. Adamın gözü dönmüş gibiydi. Onu zorlayan, kıvrandıran, inleten kendisiydi, bu zevkin dozunu azaltması artık mümkün değildi. Kalkıp kadını bir çırpıda domalttı, havada duran kalçalarının arasında amının ortaya çıkışını görmek daha fazla delirtiyordu. Kafasını koltuğa bastırdı, kalçalarına bir tokat attı ve belinden tutup sertçe girdi. Artık daha da çaresizdi. Her noktasını hissediyor, kafasının dokunduğu noktayı delip geçmek istiyor, ona hükmetmek, boyundurluğu altına sokmak istiyordu. Hızlandıkça kadının direnemeyişini, karşı koyamayışını izliyor, canını yakmak daha fazla zevk almasını sağlıyordu. ‘Duuurr, lütfen dayanamıyorum’ diye seslendi kadın. Sesindeki yakarış, yalvarırcasına acımasını, insafına kaldığını kabullendiğini görmesini istiyordu adeta. ‘ne istersem onu yaparım’ dedi adam ve yavaşlamak şu yana dursun daha da şiddetlendi, yürüyemeyecek hale getirmek, ağlatmak istiyordu. Kadın yastığı ağzına sokup ısırmaya başladı, elleriyle adamı itmeye çalışsa da nafile, adam ellerini belinde birleştirip daha sert sikmeye devam ediyordu. Gömüldüğü koltuktan başını kaldırıp doğruldu, artık yalvarıyor, çaresizce kurtulmak istiyordu. ‘Dur nolur, yapma’ dedi. Adam kadını boynundan kavrayıp kendisine çekti, dudaklarını öpüyor, boynunu yalıyor, sevişmek başka bir boyut kazanıyordu. Kadın, içinde gittikçe büyüyüp duvarlarını daha fazla açılmaya zorlayan siki hissettikçe daha fazla inliyordu. Yakarışları karşılıksız kalınca mecbur kalıp başını yastığa gömdü ve ısırmaya başladı. Adam, kadını yüz üstü koltuğa uzatıp bacaklarını birleştirdi. Giriş yolunu kendisi için daraltmış, kalçalarının arasından yararak giriyordu. Bir süre yavaşlayıp sikinin girişini, amını nasıl açtığını, nasıl aldığını izledi. Kadının kollarını başının üzerinde birleştirip bütün gücüyle girip çıkıyordu. Kadını o sikiyordu, onu bu çaresiz, yalvaran, insafına sığınan hale getiren kendisiydi. Ne kadar can çekişip bağırsa da, dur diye yalvarsa da durmayacaktı ve kadının bundan zevk aldığını biliyordu. ‘Sen benim kadımsın’ dedi fısıldayarak. ‘Sadece benim’ dedi. Kadın devleşen bir hakimiyete boyun eğmekten dehşet zevk alıyor, canının acımasından şikayet etse de bunun daha azını istemiyordu. Bir erkeğe sahip olmak böyle bir şeydi onun gözünde. Ondan güçlü, ondan otoriter… Bir bacağını göğsüne doğru çekti, adam aynı pozisyonu üzerinde tekrarladı. Artık daha derine daha kolay inebiliyordu. Kafası maksimum hassaslığa erişmiş, büyümesi, uyarılmaları boşalacağının sinyallerini veriyordu. ‘Deliriyorum sana’ dedi kadın. ‘Delirr’ dedi adam hızlanarak. ‘Delir ki beni de delirt. Delirt ki hep böyle sikeyim seni’ dedi. ‘Seni böyle mi siksin erkeğin’ dedi adam. ‘Evet, parçala beni’ dedi kadın güç bela. Ve bu son sözleri olabildi. Çünkü amında hissettiği baskı, acı, haz ve sertlik daha fazla konuşmasına imkan vermeyecek haldeydi. Çığlıkları daha da yükseldi ama bu acıdan değil, aldığı yoğun hazdandı. Çok geçmeden adam nefes nefese titreyerek kadının üzerine spermlerini bıraktı ve kadının üzerine yığıldı.
Lilith.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder