28 Haziran 2025 Cumartesi

60th

 

Kadın loş ışıklı çalışma odasında masaya doğru eğilmiş, bacaklarını açmış, sandalyesini ayaklarıyla kavrayarak oturuyordu. Arkasına yaslanarak oturmayı ne yapsa sevemediğinden, bir türlü rahat edemiyor, bağdaş da kuramadığından masaya en yakın olabildiği bu hali alıyordu. Masadaki A4 kâğıdına kendinden emin halde yazdıkları ardı ardına devam ederken, kısa birer cümlelik farklı farklı isteği maddelerle sıraladı, o an 56. maddeyi yazmayı bitirmek üzereydi. Belki de tamamı gerçekleşme olasılığı yüzde bin olacak kadar gerçekçi ve olmaması için hiçbir neden olmayan şeylerdi.  Hiç durup düşünmesine bile gerek olmadan, adeta hep bugünü beklemiş gibi takılmadan yazmaya devam etti. 57,58,59… Sıraya koymasına, öncelik vermesine bile gerek yoktu aslında, öyle hemencecik ve basitçe halledilebilecek şeylerdi ki, değil zahmet etmek, yalnızca yeltenmek ve bu yönde niyette bulunmak bile kafi idi. Hatta öyle isteklerdi ki birinin olması diğerinin oluşumunu tetikler, adeta çorap söküğü gibi birbirini takip ederdi. Her bir maddede özgüveni biraz daha artmış, güç hissi bir nefes gibi ciğerlerine dolarak damarlarına zerk olmuştu. 60 yazdı ve aniden geri çekilerek durdu, gözlerini hiç ayırmadan sayfaya uzun uzun baktı. Tuhaf bir şey oluyor gibiydi, bakışlarına yerleşen ifade bir anda her şeyi önemsiz kılmış, buz kesmiş, tadı kaçmış, artık heves duymasına imkan dahi kalmamış gibiydi. Öyle ki yüz ifadesindeki derinlik burukluğa dönmüş, hevesli tavrı tamamen silinecek kadar öfkesi netleşmiş, başını kağıttan kaldırmayışı bile ümitsizlik doluydu. Kalemi bıraktı, hışımla kalkıp çantasını aldı, kâğıdı karşısındaki adama uzattı ve odadan çıkmak üzere kapıya ilerledi. ‘Nereye gidiyorsun? Neden 60’ı boş bıraktın?’ dedi. Kadın duraksadı ve kırgın bir iç çekti ‘yazamam‘ dedi. ‘Ne olduğunu söyler misin, lütfen otur konuşalım’ dedi adam. ‘Artık devam etmek istemiyorum, olmayacak’ dedi kadın. ‘Olmayacak olan ne? Seni olmayacağına ikna eden bu denli güçlü şey ne? Geri kalan 59 madde ne olacak peki? Onların bir önemi yok mu?’ dedi adam. ‘Kadın başını yerden kaldırmaya bile cüret etmedi, sesi keskin ve kararlıydı, isteksiz görünüyordu. ‘Önemsiz çünkü hepsi 60. madde gerçekleşmedikçe önemsiz’ diyerek çıktı. Adam arkasından öylece şaşkınlıkla bakakaldı. 

Adam anlamsız bulduğu bu çıkışın ardından, dumura uğramış halde neden diye çaresizce derin nefesler aldı. Ne olmuş olabilirdi ki aniden? Neydi bir anda her şeyi bir kenara bırakacak kadar derhal düşüşün nedeni? Alnını ovuşturarak gözlerini kapattı, kendini toparlamaya çalıştı. Bir şeyi kaçırıyor olması gerekiyordu, yoksa raydan çıkışı kontrol edebilmiş olması gerekirdi. Oysa tahmin bile edemediği bir durumla karşı karşıyaydı, ne oldu be kadın! dedi kendi kendine. Az önce büst gibi ihtişamla otururken çıkıp gidecek noktaya niye gelmişti ki? Oturup neyi kaçırdığını anlamak üzere gözden geçirmeye başlaması gerektiğine karar verdi. Gözlüğünü taktı ve kağıdı eline aldı. Görünürde hiçbir anormallik yok gibiydi, gayet yerli yerinde istekler, mantıklı düşünülmüş ve gerçeklik çerçevesinden hiç çıkılmamıştı. Öyle ki hiçbiri hayal ürünü, imkansız, ütopik ya da distopik değildi. Belki bazılarının gerçeğe dönüşmesi zaman alırdı ama öyle uzun yıllar ya da bir ömür boyu sürecek türden uğraşılar içermiyordu. Herhangi birini ele aldığında hadi dese en fazla üç ay sonra epey bir yol kat edilmiş olabilirdi. Peki ama bunca olabilme olasılığı yüksek arzulardan vazgeçmesini sağlayan tek şey neydi ve neden hepsi sadece bir maddeye bağlı olabilirdi? Aptallık dedi adam, göz göre göre elinin tersiyle itmekti bu, şımarık! dedi. 

Arkasına yaslandı, aklındaki düşünceleri toparlayıp bir düzleme oturtması gerektiğinin farkındaydı ama bu tepki onu ani yakalamış ve oldukça da şok etmişti. Üzerinden atması gereken şaşkınlığın dışında; bir yandan da hak etmediği bir üslupla karşılaştığı hissine kapılıyordu. Bilerek yapmış olamaz heralde dedi, zira hiç de rol yapıyor gibi bir hali yoktu. Yerinden kalkıp bir kadeh viski içmeye ve eşliğinde durmadan düşünmeye karar verdi, istese de şimdilik aklından atamaz ya da başka bir şeye odaklanamazdı. En başından ele almak en doğrusu olacaktı. 

Gördüğü ilk günü anımsadı, kim olduğu, nasıl biri olduğu ya da nasıl göründüğüyle ilgili bir fikri yoktu. Görüşme saati geldiğinde bir çeşit piyango gibi ne çıkarsa onunla karşılaşacaktı. Coşkulu sesiyle merhaba diyerek içeri girdiğinde müthiş bir sürprizle karşılaşmıştı. Baştan ayağa siyahlar içinde, koca gözlü, esmer, ufak tefek bir kadın. İçeriye yalnızca kendisi değil, devasa etki alanıyla aurası da dolmuştu adeta. Bu hoş piyangodan etkilendiğini belli etmemeye çalışarak tokalaşmak üzere gülümsedi ve elini uzattı. İçeriye dolan muazzam bir koku, kocaman bir gülümseme, cilveli bir ses tonuydu. Görüşme 15 dakika kadar sürecekti ama zaman kavramı daha şimdiden kaybolup gitmiş gibiydi. İlginç ama güzel olduğu kadar iyi iletişim kuran, kelimeleri doğru seçen, üstüne bir de komik biri! İnsan daha ne isterdi. Ne için orada olduklarını bile unutacak kadar dalıp gitti bir an, neden boş şeyler konuşmak yerine daha fazla kişisel tanışma ve yakınlaşma yaşayamıyorlardı ki? Teknik bazı konuşmalar yapması gerektiğini unutmamaya çalışıyor ama işini yerine getirmek için atılımda bulunmakta zorlanıyordu, çünkü istediği iş güç konuşmak, şartları netleştirmek değildi. Kendi iç sesiyle de yalan söyleyecek hali yoktu, etkilenmek başka, büyülenmişti adeta. Müthiş bir tanıma isteği, dehşet bir merak dolmuştu içine, ilgisini çekebilmiş miydi, bilmek için neler vermezdi ama kişisel soru sorması yasaktı ve görevini hatırlaması gerekiyordu. Bakışları buluştu, içinde coşkulu halde libidosu tetikleniyor, tam bu ofis ortamında aklından mantığa sığmaz davranışlar sergilemek geçiyordu. Kadını dinleyemiyordu, yönetmesi gereken bir konuşma vardı ve kendisine hükmedecek aklı bulamıyordu. Kahve söyleyip bir nefes alma ve duraksama hakkı tanıdı kendine. Bu görüşme bitmese olmaz mıydı, karşısında özenle çizilmiş bir resim duruyordu, izleme hakkı olmalıydı. Peki ya bu koku da neyin nesiydi! Aklı başından gitmiş, başka herhangi bir şeyi umursayacak durumda değildi. 

Görüşme bittiğinde her ay bu görüşmenin tekrarlanacağını hatırlayarak içine biraz su serpti. Yeniden görebilecek olmak da bir şeydi neticede, hiç görememeye yeğlerdi. Kadın çıkarken istemsizce iç geçirdi. Bu denli kendisinin farkında, ne olduğunun bilincinde ama bir o kadar da sıcak ve mütevazi başka biriyle hiç karşılaşmamış gibiydi. Geride bıraktığı Libre kokusuna doyamamış, sanki tenini kendi teninde hissetmişti. Bu etki kendisine erkek olduğunu hatırlatır gibiydi. Kapanan kapının ardından donmuş halde bakarken içine garip bir ruh hali çöktü. Nedense birden yetersiz, değersiz ve önemsiz hissetmeye başladı. Daha bir dakika öncesine kadar kendisinde dünyaya hükmedecek kadar güç, her şeyi yapabilecek enerji, zor gelen her şeyi bir çırpıda halledebilecek kadar heves, hatta evrenin sahibi olacak bir tanrı gibi hissediyordu. Kadını sarmak, öpmek, teninde gezinip ona sahip olmayı düşleyecek kadar cüretkar ve tüm varlığını ona adayabilecek kadar coşkulu hissediyordu. Bu kadar hızlı alışmış ve şimdiden yoksunluk çekiyor olamazdı, böyle bir vaziyetin imkanı var mıydı? 

Devam eden aylarda yaptıkları her görüşmede aynı hisler artarak devam etmişti. Mutlu olmak tabirinin tam karşılığını bu kadınla bulabilmiş, tam anlamıyla koca bir ay yalnızca onu göreceği 15 dakika için sabır göstermişti. Görüşmedikleri zamanlarda kendisinde eksik gördüğü şeyleri fark ediyor, bu eksiklikleri tamamlamaya çalışarak vakit geçiriyordu. Düşünce ve cümlelerini değiştirmek için kitap okumaya, fiziksel olarak yetersiz gördüğü görüntüsü için spora, bomboş bir adam imajı vermemek için tiyatro ve sinemaya gitmeye ve biraz da yemek kursuna gitmeye başlamıştı. Nedense ona bir gün imza yemeğini yapmak ve eşliğinde sohbet edip şarabını yudumlamak istiyordu. Sigara içmeyi azaltmış, arkadaş çevresinde bazı eksiltmelere, vakit geçirdiği mekanlarda değişikliklere gitmiş ve giyim tarzını da değiştirmeye başlamıştı. Aslında yaptığı her şey kadının dikkatini çekebilmek ve onun kendisiyle ilgilendiğini görebilmek içindi ama hepsi işine yarıyor ve işine geliyordu. Kapıdan her girişinde yeniden hayat enerjisiyle doluyor, hayatındaki her şeyi bir çırpıda düşünmeden değiştirebilecek enerjiyi alıyor ve uygulamaya geçiyordu. Ne garip, anlamsız gelen her şey daha katlanılabilir, zorlandığı her iş kolay halledilebilir ve öfkelendiği her şey daha anlayışla karşılanabilir hale gelmişti. Daha fazlasını yapmak istiyordu, kendisine sürekli halde yeni bir şeyler katabilen, kararlı bir kimliğe bürünen ve istediği her şeyi alabilecek yetiye sahip birine dönüşüyordu. Kendini hiç bu kadar erkek gibi hissetmemişti. İçine dolan karşı konulmazlık hissi, ona kadını sanki bir adım daha yaklaştırıyor gibiydi. Ancak kendisine yetebilen ve ne istediğini bilen bir adam onunla birlikte olabilir ve onu hak edebilirdi. Ama… Her görüşme sonrası kadının arkasından bakakalıyor, içini huzursuzluk kaplıyordu. Kendisinde asla yapmam dediği, kimse değiştiremez saydığı ne varsa değiştirmiş ve yapmıştı. Mutluydu, kendisine güveni gelmiş, sarsılmaz bir otorite abidesi gibiydi. Peki bu boşluk ve karamsarlık neyin nesiydi? 

Her görüşmelerinde bir etkinlik yapıyor, durum değerlendiriyor ve beraberinde eğlenip sohbet ediyorlardı. Kendisini yeteri kadar ispat edebildiğini düşünüyor, görülebilir ve bakılmaya değer bir hal aldığı fikrine varıyordu. O halde bu olur olmadık cereyan eden şey de neydi? İstediği her şeyi yapmamış mıydı, hem de çok kısa süreler içinde. Yeterlilikle donatılmış bir cihaz misali, eski ve zayıf saydığı tüm parçalarını değiştirmişti. Peki sorun neydi? Kendisini eksik, kusurlu, ezik hissediyor, değersizlikle dolup taşıyor, canı sıkılıyor ve hatta acıyordu. Kadının yazdığı tüm maddelere baktı. Hemen hemen hepsi tanıştıklarından beri uyguladığı, gerçekleştirdiği şeylerdi. Saçlarını kestirmek, yeni bir beceri eklemek, kişisel gelişim sağlamak, yüzmek, araba kullanmak, kitap okumak, dil bilgisini geliştirmek, zamanı doğru yönetebilmek, daha az konuşmak, daha fazla kendisiyle vakit geçirmek gibi maddelerle devam ediyordu. Bunların hiçbiri bir insanın yapmayı beceremeyeceği, öğrenemeyeceği ve aşamayacağı şeyler değildi. Aslında gerçekleştirirken de haz alabileceği, keyif duyabileceği durumlardı. Bir tek madde için tüm bunları yapmaktan vazgeçmek, yapmaya değer görmemek, amaçsızlık olduğunu düşünmek nedendi? Ne olmazsa tüm bunlar gereksiz ve yavan kalırdı ki? Tüm ihtişamıyla ayak tırnaklarından saçlarına kadar uyarıldığı ama gidişinin ardından düştüğü boşlukta bulamadığı bir şeyi fark etti. Kadın onun için ulaşılmaz bir çıtada duruyor, ne olursa olsun kendisini ona layık göremiyordu. Hak etmediği, onun için sıradan biri olduğu gerçeğini görmezden geliyor ve her alamadığı ilgi için düşüşe geçiyordu. Olmuyordu, ne yapsa anlamını yitiriyor, takdir edilmiyor, fark edilmiyor ve önemsenilmiyordu. Her şey vardı aslında yaptıklarının içinde. Haz, tutku, arzu, mutluluk, coşku, heves, etki, güç, değişim, sabır, özgüven, yaratıcılık, gelişim, özgürlük, tutarlılık, güven…  Ancak tüm bunları yetersiz kılan, ruhu ince bir dal gibi kıran, bütün hevesini söndüren ve sürdürülebilirliği sağlayan en önemli şey yoktu: kendisi…

Lilith.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Desire

İnsan eski çağlardan beri kendini ifade etmenin bir çok yolunu denemiş, mağaralara resimler çizmiş, papirüsler icat etmiş, tabletlere dizele...