17 Haziran 2024 Pazartesi

Dorothy’s selection

 

Yürek yerinden sökülse de, duyguları yaşaması önlenemez…

İnsan yaradılış itibari ile basit bir yapıya sahiptir. İskelet ve organ sistemi olarak insanı diğer dört ayaklı canlılardan ayıran pek de fazla özelliği yoktur. İnsan kendisini düşünebilmesi, ellerini kullanabilmesi ve konuşabilmesi ile üstün tutarken bir soruyu daima atlar. Düşünebilen insan, gerçekten düşünerek mi konuşur? Ve konuşan insan, gerçek düşünceleri ile mi konuşur? İlkel çağda daha dürüst dürtüler ve ihtiyaçlarla yaşayan insan, belli başlı görevlerini yerine getirir ve ardında neslini sürdürecek birini bırakarak erken yaşlarda ölürdü. Sürekli et yiyerek uzun süre yaşamanın bir yolu olmadığını henüz anlayamamıştı çünkü ‘düşünmek’ denen felsefi evreye geçmek için temel ihtiyaçlarının karşılanıyor olması gerekliydi. Şimdilerde temel ihtiyaçlarını çalışarak karşılayan insan, ilkelliği kendisinden çıkartıp modern yaşama adapte olmaya çalışsa da, bu durum beraberinde bir soruyu da getirdi: Acaba dürüstlük konusunda ilkel çağ daha mı moderndi?

Kendinize dönüp baktığınızda aslında size ait bir travma olmasa dahi korktuğunuz bir şeyler varsa bunların aile genlerinden gelme olasılığı yüksektir. Diyelim ki anneniz terk edilme korkusu taşıyordu yahut babanız kaçıngan bağlanan bir kimseydi ve siz bunu bilmiyordunuz ama siz muhtemelen bunlar aktarılarak doğdunuz. Yaşam sürenizde yaşadığınız ve adına tecrübe dediğimiz edinimler ise bilinçdışımızda kalarak bakış açımızı değiştirir. (bkz.bilinçaltı) Tüm bunlar birleşerek pistantrofobi, filofobi, monofobi, algofobi, zelofobi hatta ve hatta fobofobi’ye kadar ulaşan binlerce psikolojik soruna ve akıl hastalıklarına dönüşür. Kendisinde problem olduğunu fark eden kişi, sorunun üstesinden gelmek üzere psikyatri koridorlarında gidip gelirken, kabullenemeyen kişilerin hasta ettiği insanlar geçer o koridorlardan. Farkındalığı artan kişi birey olma yolunda ilerlerken, Iq seviyesi düşük olan insanların psikoterapiye devam edemediklerini biliyor muydunuz? 

Tüm psikoterapiler kişinin hislerinin konuşulması, travmaların ortaya çıkması, yanlış kodların doğrularıyla değiştirilmesi ve bireyin kendisi ile barışması üzerinedir. Peki sizin hiç değiştirmek istediğiniz yanlış kodunuz, aile aktarımınız ya da travmanız oldu mu? Size Dorothy’nin bir hikayesi ile travma gözlemlemeniz ve doğru-yanlış yaptığı durumlara karşın yorumda bulunmanız amacıyla bir hikaye anlatacağım, hazır mıyız?

Dorothy 30’larının başında genç bir kadındı. Koca gözleri, pürüzsüz teni, kıvrımlı vücut hatları ve giyimiyle bir çok erkeği etkilediğini ve güçlü bir aurası olduğunu biliyordu. Tüm fiziksel özellikleriyle birlikte Dorothy zeki bir kadındı, insanların kendisine hangi niyetlerle yaklaştığını gayet net anlıyor ve bunu işine yarar şekilde kullanabiliyordu, bunu da saklamıyordu. Öyle ya hangimizin içinde çıkarcı bir şeytan yoktu ki? Dışarıda topluma karşı gösterdiği bir kimliği vardı; mutlu, mizacı gelişmiş, ince esprileri anlayan, işinde ve sosyal yaşamında başarılı, bir o kadar da işveli ve kararlı bir karakterdi. Dorothy kimseye duygusal gözle bakmıyor, dürtülerine esir olmuyor, deyim yerindeyse onlar yokmuş gibi yaşıyordu ve kendi çıkarına kullanıp harcayamayacağı kimse yoktu. Kimseye gereğinden fazla ilgi alaka beslemiyor, kendisinden başka hiçbir şeye değer vermiyordu. Lakin Dorothy’nin içinde herkesten sakladığı hatta kilitli bir sandıkta tutarcasına kendisinden bile sakındığı başka bir kimliği vardı. 

Rutin hayatını oturtalı bir kaç ay olmuştu, için için kendisinden giden bütün duyguların ve mutluluğunun altının ne kadar boş olduğunun farkında olsa da, gidişata dur demeyi gerek görmüyordu. Çünkü dur demesi için geçerli bir sebebi yoktu ve başka bir hayatın şimdikinden daha başarılı olacağına inanmıyordu. Erkekler alemi için adı ‘queen’di, o da kendisine takılan lakabı biliyor ve egosunu kraliçeliğe yaraşır şekilde endeksliyordu. Dorothy’nin etrafı son derece kalabalıktı, iş hayatı, sosyal hayatı derken tam anlamıyla yalnızca duşta ve tuvalette yalnız kalma imkanı buluyordu. Bazen bu kalabalık ona sadece gürültüden ibaret geliyor ve bunalıyordu çünkü çok konuşuluyor ama tek bir cümle bile onun içindeki sorunlara değinmiyordu. Dorothy her gün bir kez daha kilitliyordu içindeki sandığı. Adeta yok etmek istiyordu içindeki diğer kimliği, yok olmasını ve iki kimlik arasında sıkışmaktan kurtulmayı diliyordu. Bastırmaya devam etti, bastırırsa sesini duyması imkansız hale gelir, sesi duyulmazsa vazgeçip yok olur diye ümit etti. Nitekim bir gün istediği oldu ve içindeki ses tamamen sustu…

Dorothy tek kimlikle yaşamanın muhteşemliğini tahtında taç töreniyle kutladı. Her şeye egemen olmanın verdiği güç, kontrol mekanizmasının sahibi olmak dünyada erişilebilecek nadir konumlardandı. Ağzından çıkan bir tek sözü yerine getirebilmek için can atan askerleri vardı, tek görevleri kraliçeyi en mutlu eden kişi olmaktı, lakin Dorothy hiç mutlu olmadı. Her gün bir öncekinden daha yorucu hale gelmişti, ruhu alınmış gibi hiçbir şeyden keyif almıyor, yalnızca yalancı gülümsemelerle halkına mutlu görünüyordu. Namına doğum günü yerine doğum ayı kutlamaları yapılan, her özel günü hatırlanan, özel gün olmasa da adına özel gün yaratılan Dorothy’nin etrafı kalabalık ama içi boşalmış bir salon gibi soğuk ve tenhaydı. Kendisini hiçbir yere ait hissetmemeye başladı, askerleri gözüne batıyor, şımarıkça istekleri bitmiş ve artık konuşmak bile istemiyordu. 

Üzerinden geçen tüm zamanlarda Dorothy; tehlike anındaki bir sinir sistemi gibi kaçarak ya da donuk yaşadı ama savaşmayı aklının ucundan bile geçirmedi. Günler haftalar birbirini kovaladıkça emrindeki tüm askerleri kovdu, etrafındaki kalabalığı dağıtarak kendisini sessizliğe bıraktı ve bir gün bir davet üzerine yola koyuldu. Aslında hiç gidesi yoktu, zerre heves duymuyordu, yine de gidecekti çünkü söz vermişti. Vardığı yerde kraliçeliğini ve halkına gülen tavırlarını zorla da olsa korudu, anlam veremediği zifiri boşluğu kimseye anlatabilmenin bir yolu zaten yoktu. Etrafında olan insanların diğerlerinden hiçbir farkı yoktu onun nazarında, hepsi kıyafet giymiş birer et parçasıydı, kadın ya da erkek olmaları onun zerre umrunda değildi. Ancak aralarında biri vardı, bir kraliçenin yanında olmasını isteyeceği tek erkek olabilirdi. Anlayamadığı bir enerji alıyordu, bakışları, ses tonu Dorothy’i korkutuyor ama aynı zamanda çekiyordu da. Bu neden olabilirdi ki, bir kraliçe kimden korkabilirdi? İçinde garip bir çekim onu adama doğru itiyor, ona dokunmak istiyordu. Boyu, kokusu, teni, duruşu… Yoksa yüce kraliçe Dorothy fark etmeden Oz’u mu bulmuştu? Anlayamadı, anlamadığı şeyleri sevmezdi, tehlike algılayan sinir sistemi yine kaçmasını söyledi ve vakit kaybetmeden oradan ayrıldı.

Gitmek bazen bir şeyi sonlandırmak için yeterli olmuyordu. Çok geçmeden Oz, Dorothy’i bulmuş ve ikisi de çekimin kuvvetine kendisini bırakmıştı. Dorothy ve Oz iki yabani hayvanın çiftleşmesini andıracak kadar kuvvetli sevişmelerle bütünleşiyordu. Zevki doruklarda iliklerine kadar yaşayan Dorothy, hem daha çok azıyor hem de canı acıyordu. Bu muhteşem ambivalan duyguların her yerini sarmasını durdurmak istemiyordu, zaten istese de Oz buna müsade etmeyecek kadar güçlüydü. Dorothy aradığı şeyin ne olduğunu Oz’un dokunuşlarında, öpüşünde ve sertliğinde buldu. Bunca yıldır her şeyi yönetmekten yorulmuş olduğunu ve artık yönetilmek istediğini anladı. Ve bu yönetimin sıradan biri tarafından yapılamayacağını her zaman biliyor, buna layık olabilecek birini hiç bulamayacağını düşünüyordu. O gün, hayatı boyu her şeyini vermek için beklediği erkeği bulduğunu fark etmiş ama duygularını serbest bırakmak konusunda kararsız kalmıştı, nasılsa gidecekti gerek yoktu. Soluksuz sevişmelerinin ardından Oz, Dorothy’i öptü ve elini beline doladı. Dorothy anlam veremedi, neden böyle bir şey yaptığını algılayamıyordu, bu kadar sert sevişmeden sonra canını yaktığı için bu bir çeşit avutma mıydı? Oz, Dorothy’nin artık aşkı ve sevgilisi olduğunu söylemişti. Dorothy’i kıskanıyor, merak ediyor, görmek istiyor ve teninde gezinmek, kanına işlemek is. Dorothy karmaşık hisler içinde ne olduğunu bulmaya çalışıyordu, zira bu hissettiği her neyse bu duyguyu tanımıyordu ama kendini Oz’a bırakmayı ölesiye istiyordu. Bunca karmaşık duygu, anlaşılamayan bir iletişim, kopuk söylemler ve ait olma sorunuyla yapabileceği en yanlış şeydi Oz’u istemek. Beyni Dorothy’i sürekli uzak durması ve daha fazla devam etmemesi konusunda uyarıyor ancak Dorothy mutlu sonla bitmesini o kadar istiyordu ki beynini bile kandırmaya, avutmaya, bahane üretmeye çalışıyordu. Kalp kanabilir ama beyni ona hiç inanmıyordu ve tabi ki hikayenin sonu mutlu bitmeyecekti…

Dorothy yıllar boyu binbir uğraşla kilitlediği sandığı ve içindeki diğer kimliği Oz’un ortaya çıkardığını anladı. Bu hem paha biçilemez bir hediye hem de büyük yıkım getirecek bir kıyametin habercisiydi. Çünkü Dorothy’nin kendinden bile sakınarak sakladığı diğer kişiliği küçük bir kız çocuğuydu. Sevgiye, güvene, ilgiye, mutluluğa aç, her güzel söze kanabilen saf ve canı çokça yanmış bir kız çocuğu. Dorothy, Oz’a her zaman inanmayı denedi, tüm çatışmalarına, kalp kırıklıklarına, üzülmesine karşın ‘benimsin’ diyen Oz’un bir gün olmayacağını bile bile inandı. Kalbinin bir cam gibi paramparça olacağını daha ilk günden biliyordu, sadece yanılmak istemişti, hayatında bir kez yanılmak… Ve yanılmadı. Dorothy güçlüydü ama gücü erkeğe devretmek ilişki dinamiğinde dengeleyici unsurdu, memnuniyetle idarecisi olması için liderliği Oz’a bıraktı. Merhametliydi ama çok merhamet maraz getirirdi, sabırlıydı ama çok sabır suistimal edilirdi, güvenirdi ama çok güven ihanet getirirdi ve zayıflık güçlü özellerin fazla kullanılması demekti. Dorothy güçlü özelliklerinden çok fazla verdi, üstelik hiç almadan ve sonunda kendisinde bir şey kalmayıncaya, zayıf düşüne kadar... Oz, ancak bir narsistin yapabileceği şekilde sadece istemiş ve hiç anlayış göstermemişti. Sözleri havada kalmıştı, aldığı tüm gücü kendisi için kullanmış ve tüm dengeler bozulduğunda geriye Dorothy’den hiçbir şey kalmamıştı. Dorothy üzülmedi çünkü üzülecek gücü dahi kalmamıştı. Ne tek bir cümle sarf edecek dermanı, ne anlaşılmak isteme çabası, ne de Oz’a inancı kalmıştı. Öyleyse konuşmak neye yarardı? Küçük kız çocuğunun dağılan parçalarını toparladı, sandığa koydu ve kilitleyip anahtarı denize attı. O günden sonra Dorothy, hep yanında olmasını istediği Oz’u bir daha görmek bile istemedi. Aynaya baktı solgun, tükenmiş ve bitkin halinin beyniyle fotoğrafını çekti. Bugünü dedi kendi kendine sakın unutma. Makyajını yaptı, elbisesini, topuklu ayakkabılarını giydi, kokularını süründü, tacını taktı ve acımasızlık tahtına kalkmamak üzere tekrar oturdu.

https://music.youtube.com/watch?v=NV0xQwrI09U&si=LlWZkIZRI9Xoc9MT

Lilith.










Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Desire

İnsan eski çağlardan beri kendini ifade etmenin bir çok yolunu denemiş, mağaralara resimler çizmiş, papirüsler icat etmiş, tabletlere dizele...